Sub Rosa Söyleşi

Prof. Dr. Zafer Yenal ve Yaren Eren Budak ile Söyleşi

Image
Radyo programı fikri nasıl doğdu? 

Zafer Yenal

Radyo programı fikri, Tekfen Vakfı bünyesindeki Filarmoni ekibinin ortak yaratıcı vizyonundan doğdu diyebilirim. Sonra da Yaren’le ben sürece dahil olduk. Halihazırda her ne kadar vitrinde daha çok ikimizin adı görünse de iyi anlaşan, çok çalışan dörtlü bir ekip olarak programı birlikte hazırlıyoruz. Salgın sürecinde büyük ölçüde sessizleşen ve dijital mecralara çekilen klasik müzik dünyasının geleceğiyle ilgili can alıcı soruları gündeme getirmek arzusundan. Klasik müzik ve sürdürülebilirlik konuları Tekfen’in çok önemsediği, üzerine maddi manevi yatırım yaptığı alanlar. Her iki alanda da kırılganlıkların sık sık gündeme geldiği bir dönemden geçiyoruz. Bu program vasıtasıyla bu kırılganlıkların giderilmesine yönelik tartışmalara ve ortak çabalara katkıda bulunmak hedefleniyor. 

Müzikte sürdürülebilirlik pek aşina olmadığımız bir ikili. Tam olarak neyi kapsıyor?

Zafer Yenal

Biliyorsunuz, sürdürülebilirlik artık birçok boyutuyla birlikte tartışılıyor. Geçmişte daha çok çevresel sürdürülebilirlikle ilgili problemleri konuştuk. Ama son yıllarda meselenin ekonomik ve sosyal yönleri de sık sık gündeme geliyor. Müzikte de bu başlıklar altında akut ya da kronikleşmiş birçok mesele var. Bestecisi, müzisyeni, dinleyicisiyle birlikte tüm paydaşlar için sosyal refahın artırılmasından tutun da yaratılan değerin daha adil bölüşümüne kadar birçok sorun var. Keza sosyal değerin artırılması, eşitsizliklerin azaltılması, katılımcı-paylaşımcı inovasyon modellerinin yaratılması ve yaygınlaştırılması, yine klasik müzik dünyasının ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliği açısından son derece önemli konular.

Sürdürülebilirlik, ortak geleceğimiz adına bugünkü pek çok alışkanlığımızı ve üretim/tüketim modellerini değiştirmemizi öneren ve insanlığı yeni çözümlere yönlendiren bir vizyon. Bunun kültür-sanat ve müzik endüstrisindeki karşılığı nedir?

Zafer Yenal

Hem üretim hem tüketim tarafını ilgilendiren sorular çok fazla. Müziği kimin için üretiyoruz, kimlerle tüketiyoruz? Nasıl üretiyoruz? Yaşam kültürleri ve çevremiz bütün bunlardan nasıl etkileniyor? İngilizcede “musicking” diye bir kavram var. Bu kavram, müziği sadece performans ve dinleme pratiklerinin dışına, en geniş toplumsal zemine taşıyor. Böylece enstrümanı yapan usta da, sahnede rahleyi taşıyan işçi de, kemanı çalan sanatçı da, kemanın yapıldığı ahşap da, konseri fonlayan kurum da, bu kurumun çalışanları da bu zeminin içerisinde yer alıyor. Meseleye böyle yaklaşacak olursanız önümüzde konuşacak çok konu olduğu ortada. Notaların taşınırken yarattığı karbon emisyonundan telif haklarına, sanatçı sağlığından iş güvencesine kadar bir dizi çözüm bekleyen mesele… 

Yaren Eren Budak

Sürdürülebilirlik bana kalırsa yalnızca var olanın ömrünü uzatmaya (onu sürdürmeye) yönelik bir düşünce şekli değil; bunun yanında fazlalıkları elemeyi, yanlışlıkları, çarpıklıkları ifşa etmeyi, ayağımıza dolanan, ilerlemeyi zorlaştıran ne varsa onlardan arınmayı sağlamak için sağlıklı bir zeminin oluşturulmasına yönelik de iyi bir yol gösterici. Dolayısıyla hayatın her alanında olduğu gibi, kültür sanat ve müzik endüstrisinde de gözden geçirilmesi gereken pek çok konuyu ele alırken, sürdürülebilirlik yaklaşımıyla yola çıkmak çok kolaylaştırıcı oluyor. Değişen dünyada hangi üretim pratiklerini ve araçlarını kullanmaya devam edeceğimiz, hangilerini artık geride bırakacağımız, geleceğe aktaracaklarımıza karar verirken kullandığımız “elek”, sürdürülebilirlik vizyonunun ta kendisi.

Programda hangi konular ele alınıyor? İçeriği ve formatı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Zafer Yenal

Haliyle sahnenin önüyle, arkasıyla ve üstüyle ilgili birçok konu. Örneğin bugüne kadar klasik müzikte fırsat eşitliği ve nitelikli eğitimi konuştuk. Osmanlı kucak arpı çeng gibi, kilise orgu gibi kaybolan enstrümanları da konuştuk; karbon fiber kullanılarak yapılan geleceğin enstrümanlarını da… Salgın döneminde müzisyenlerin sorunlarından bahsettiğimiz, bu sürecin dinleme ve performans pratiklerine kalıcı etkilerini tartıştığımız bölümlerimiz de oldu. Son haftalarda, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın konusuyla ilgili programlar yaptık. Daha da önümüzde konuşmak için meslek hastalıkları, yeni kuşaklar ve klasik müzik, yeni ekonomik yaklaşımlar, iş/konser modelleri gibi bir dünya konu var.

Programımız toplam 55 dakika. Çok değerli konuklarımız oluyor, her programda ele aldığımız konuyla alakalı. Program, söyleşilerden ve söyleşilerimize eşlik eden, konularla ilgili seçtiğimiz eserlerden oluşuyor. Alanında deneyimli, önde gelen isimlere ulaşmamız zor olmuyor. Tekfen Filarmoni ve etrafında yarattığı ekosistemin (konserleriyle, müzisyenleriyle, eğitim burslarıyla) semeresini görüyoruz diyebiliriz. 

Yaren Eren Budak

Tam da bu noktada programımızın adı “Sub Rosa”dan bahsetmemek olmaz sanırım. Sub rosa, Latincede “gülün altında” demek; daha geniş anlamıyla, gizli saklı tutulması gereken, dile getirilmesi, açığa çıkarılması pek istenmeyen, gülün güzelliğinin altında saklı tutulanlara işaret eden bir deyim. Programımız Sub Rosa’da tam da bu “gülün altındakileri” konuşmaya, klasik müzik dünyasında pek dile getirilmeyen sorunlara değinmeye çalışıyoruz. Sahnenin parlak ışıkları altında olup bitenler hepimiz için malum; orası aydınlık! Peki ya perdenin ardında olup bitenler, müzisyenlerin kimi zaman çok zorlu olabilen yaşamları, eğitim süreçleri, iş dünyaları! Ama aynı zamanda teknolojik ilerlemenin, dijitalleşmenin, inovasyonun getirdiği yepyeni fırsatlar, paylaşım ekonomisinin benimsenmesinin veya kolektif hareketlerin sağladığı kazanımlar da var tabii.

Programın çıktıları neler? Konuya ilgi duyanlar, programın içeriklerine hangi kanallardan ulaşabilir?

Zafer Yenal

Çok bereketli bir program! Öncelikle programımız her pazar 18:00’de 95.0 Açık Radyo’da. Hemen bir iki gün içerisinde programın podcast’i Açık Radyo ve Tekfen Holding’in web sitelerine yükleniyor. Bir iki hafta içerisinde de programın transkripsiyonunu baz alan bir derleme Açık Radyo’nun web sitesinde yayınlanıyor. Bu derleme, program kaydının ara başlıklarla, ciddi bir editörlük sürecinden geçmiş ve faydalı linkler, referanslar ve notlarla zenginleştirilmiş hali. Bu yayının hem bir arşiv işlevini yerine getirmesini hem de ileride öğrencisiyle, hocasıyla müzikle uğraşanlar için önemli bir referans kaynak olmasını amaçlıyoruz. Bu derlemenin hazırlanmasında, sağ olsunlar bize Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden ve Yıldız Teknik Üniversitesi Müzikoloji Bölümü’nden öğrenciler gönüllü destek veriyor. Programımızı bitirdikten sonra bir de kitap projemiz var. Programın tekrarı olacak bir kitaptan ziyade programda konuşulanlardan hareketle yeni soruları, konuları tartışmaya açacak, klasik müzik dünyasına yine sürdürülebilirlik anlamında katkı yapacak bir kitap hedefimiz.

Programa ilgi nasıl? Ne gibi geri dönüşler alıyorsunuz?

Zafer Yenal

Maalesef radyo programlarının ne kadar dinlendiğini bilemiyoruz. Ancak bugüne kadar yakın çevremizden hep çok teşvik edici, olumlu yorumlar aldık. Eğer bir ölçüt olacaksa, bölümlerle ilerledikçe, konuk olarak davet ettiğimiz kişiler bize artan oranda programı dinleyip takip ettiklerini söylüyorlar. Bu da çok mutluluk verici!

Yaren Eren Budak

Programın her bir bölümünü ilgiyle, notlar alarak takip eden kemik bir dinleyici kitlesi olduğunu, yakın çevremizin geri dönüşlerinden biliyoruz. Dinleyicilerimiz de bizimle birlikte değerli konuklarımızla tanışıyor, onlardan bir şeyler öğreniyorlar. Tabii dileriz Sub Rosa, bizimle doğrudan iletişimde olan yakın çevremizden çok daha fazla sayıda dinleyiciye ulaşıyordur. 

Kişisel olarak bu programın sizde yarattığı duygular, etkiler neler?

Zafer Yenal

Bugüne kadar dinlemekten hoşlandığım, ama üzerine çok düşünmediğim bir müzik türüydü, klasik müzik. Bu program sayesinde bu alan üzerine çokça okumaya, araştırmaya ve düşünmeye başladım. Yeni insanlar tanıyorum. Aralarında çok değerli müzisyenler, yazarlar, hocalar, yayıncılar var. Çok şey öğreniyorum. Sibil Arsenyan’ın fevkalade güzel müzik seçimleriyle benim için yeni besteciler, eserler tanıyorum. Yani benim için birçok açıdan çok heyecanlı bir süreç.

Yaren Eren Budak

Program, yola çıkış amacıyla, her bir bölümün konularıyla ve konuklarıyla, bizlere sordurduğu sorularla, karşımıza çıkardığı sürprizlerle her şeyden önce çok büyük bir heyecan ve motivasyon kaynağı benim için. Hem bir müzisyen hem müzikoloji bölümü çıkışlı bir müzik okuryazarı olarak, uzun yıllardır şahit olduğum, belki sadece sezdiğim ama ismini koyamadığım, dile getiremediğim pek çok sorunu, şahane bir ekiple (Zafer Yenal, Dori Kiss Kalafat ve Sibil Arsenyan) ve konuklarımızla beraberce ele almak, tartışmak, bu sorunlara çözüm yolları aramak çok değerli. Bütün bu konuları konuşmak için 55 dakika yetmiyor; görünen o ki 26 bölüm de yetmeyecek, Sub Rosa’nın tadı damağımızda kalacak :)

Pandemi, özellikle radyo ve podcast'lere ilgiyi artırdı. Aynı zamanda, radyo ve podcast'lerin iletişim ve toplumu bilgilendirmedeki rolü de arttı. Programın üstlendiği misyonu bu açıdan da değerlendirir misiniz?

Zafer Yenal

İletişim dünyasının demokratikleşmesi, çoğulculuğu ve bilgiye erişilebilirliği artırması açısından hem radyoyu hem de podcast’leri çok önemsiyorum. Tabii bu aynı zamanda bilgi kirliliğine ya da bilgi enflasyonuna da yol açabilecek bir gelişme - ki birçokları biliyorsunuz yaşadığımız dönemi hakikat sonrası (post-truth) dönem olarak değerlendiriyor. İşte böyle bir dönemde, Sub Rosa gibi nitelikli bilgiye ulaşmayı ve yaygınlaştırmayı kendine dert edinmiş programların çoğalması çok önemli.