Cumhuriyet’in notaları, Tekfen’in “1 Güfte 12 Beste” projesi ile yeniden hayat buldu!

Tekfen Vakfı, araştırmacı-yazar Mehmet Altun ile Cumhuriyetimizin 85. yılında tarihin tozlu sayfalarında unutulan 12 milli marş bestesini ilk kez bir araya getirdi. 1921 yılında, İstiklal Marşı için açılan beste yarışmasına katılan eserler, 2008 yılında özel bir konserde seslendirildi.

Image
Tekfen Vakfı, Cumhuriyet’in kuruluşunun 85. yıldönümünü özel bir projeyle kutladı. Mehmet Akif Ersoy’un Milli Mücadele Dönemi’nde kaleme aldığı şiirin 12 Mart 1921 tarihinde milli marş güftesi olarak kabulünün ardından bu sözler için açılan beste yarışmasına katılan 55 besteden 11 tanesi, 87 yıl sonra ilk kez bir araya getirildi. Yarışmada değerlendirmeye tabi tutulan 55 besteden 11 tanesinin notasına ulaşılarak, eserler bir araya getirildi. 

Tekfen Vakfı adına, araştırmacı-yazar Mehmet Altun ve ekibinin resmi ve özel arşivlerde yürüttüğü uzun süreli çalışmalar sonucunda, yarışmaya katıldığı tespit edilen bestelerden 11 tanesinin orijinal notalarına ulaşıldı. Kazım Karabekir Paşa’nın yine aynı dönemde ancak yarışma dışı bestelediği, güftesi de kendisine ait “Türk Yılmaz” adlı eseri de on ikinci marş olarak diğer eserlerin yanında yerini aldı. Notaların orkestra aranjmanları, projenin sanat danışmanı ve aynı zamanda bestecilerinden Prof. Hasan Uçarsu önderliğinde, çağdaş Türk müziğini başarıyla temsil eden günümüz kompozitörleri; merhum Nevit Kodallı (Ahmet Yekta Madran), Çetin Işıközlü (Mehmet Zati Arca), Emre Aracı (Kazım Uz), Hüseyin Sermet (İsmail Zühtü), Betin Güneş (Mustafa Sunar), Turgay Erdener (Lem'i Atlı), Özkan Manav (Ahmet Yekta Madran), Ayşe Önder (Abdülkadir Töre), Ertuğ Korkmaz (İsmail Hakkı Aksoy) tarafından özüne sadık kalınarak hazırlandı. 

Image
Bu besteler, ilk kez Tekfen Filarmoni Orkestrası tarafından 2008 yılında düzenlenen Cumhuriyet konseri ile sanatseverlerle buluştu. Şef Saim Akçıl yönetimindeki Tekfen Filarmoni ile birlikte, Gökçen Koray şefliğindeki TRT İstanbul Gençlik Korosu, Şenol Talınlı (tenor), Sumru Ağıryürüyen (vokal) Hüseyin Sermet (piyano), Ercan Irmak (ney), Göksel Baktagir (kanun), ve Yurdal Tokçan (ut) gibi usta isimler konserde yer aldılar. Kapanışın resmi İstiklal Marşımız ile yapıldığı temsilde, Cumhuriyetimizin kuruluş döneminin atmosferini seyirciye daha iyi hissettirmek amacıyla eserler arası geçişlerde, tiyatro yönetmeni Yücel Erten’in sahneye koyduğu anlatım ve anekdotları Arsen Gürzap ile Yetkin Dikinciler anlattı. Bu sayede Milli Millî Mücadele Dönemi’nin duyguları Arsen Gürzap ve Yetkin Dikinciler anlatımıyla yeniden yaşatılmış oldu.

Tekfen Vakfı, gün ışığına çıkardığı Milli Mücadele Dönemi’nin bu unutulan notalarını sadece konserle değil, kalıcılığını sağlayacak bir de araştırma kitabıyla gelecek nesillere taşıdı. Mehmet Altun’un kaleme aldığı kitapta, Milli Marş’ın seçilmesi öncesinde Millet Meclisi tutanaklarına geçmiş hararetli tartışmalardan gazetelere konu olmuş ilginç haberlere, bestecilere ait anekdotlardan farklı yorum ve önerilere kadar bilinmeyen birçok ilginç bilgi ve belge ile birlikte yarışmaya katılan bestelerin hikâyesi de yer alıyor.

Milli Marşın Hikayesi

Image
Yıl 1920...  Osmanlı İmparatorluğu’nun yabancı güçler karşısında dizleri üzerine çöktüğü günlerde Türk halkı mağlubiyeti kabullenmemiş, “kendi göbeğini kendi kesmeye” karar vermiş, özgürlük tutkusu Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde Anadolu’nun her köşesini sarmıştı. Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’da süren umutsuz bekleyişin tersine Anadolu, heyecan ve umut dolu, küllerinden doğan yeni bir ülkenin doğuşuna tanıklık ediyordu. Ankara’da oluşturulan hükümet, ömrünü doldurmuş Osmanlı Devleti’nin karşısında Türk milletinin yepyeni bir heyecanla, kendi geleceğini belirlemek üzere ipleri eline aldığını gösteriyordu.

Ankara’da milli heyecanın doruğa ulaştığı yer, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Millet Meclisi’ydi. Mustafa Kemal Paşa’nın yayınladığı bir bildiriyle, 23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara’da bulunan herkes Meclis binası çevresinde toplanmıştı. Hacı Bayram Camii’nde kılınan namazın ardından Meclis’te bir tören düzenlenmiş, ardından saat 13:45’te, Ankara’ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı. En yaşlı üye sıfatıyla toplantıya başkanlık yapan Sinop Milletvekili Şerif Bey, Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunu tüm dünyaya şu sözlerle duyuruyordu:

“İstanbul’un yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclis’imizi meydana getirmiştir. Milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.”

Image
İşte bu sözler, gelecekteki Türkiye Cumhuriyeti’nin de habercisiydi. Halk, bundan böyle İstanbul’daki padişah tarafından değil, kendi iradesini temsil eden Ankara hükümeti tarafından yönetilmek istediğini açıkça ortaya koymuştu. Milleti temsil etme yetkisi Meclis’e verilmişti. Bu yeni düzende yapılması gereken çok şey, atılması gereken çok adım vardı. Bunlardan biri de, artık milletin hep bir ağızdan söyleyip bütünleşeceği bir milli marşın tespit edilmesiydi.

Millet Meclisi’nin kurucuları, Milli Marş’ın ve marşla birlikte okunacak sözlerin bulunması için en uygun yolun herkese açık bir yarışma açmak olduğuna karar verdiler. Bu amaçla görevlendirilen Maarif Vekâleti (Eğitim Bakanlığı) önce güfte için bir yarışma açtı. 1921 yılında Mehmet Akif’in şiirinin Millet Meclisi tarafından kabul edilmesinden sonra sıra müziğe geldi. Bu yönde yapılan duyurunun ardından Türkiye’nin dört bir yanından notalar gelmeye başladı. Yarışmaya gönderilen bestelerin sayısı konusunda çeşitli kaynaklarda çelişkili bilgiler bulunmasına rağmen, kayıtlara göre 55 beste değerlendirmeye tabi tutuldu. Bu bestelerin sahipleri arasında dönemin ünlü müzik adamlarının yanı sıra bestecilik vasfı öne çıkmayan, ancak kalbi milli heyecanla atan müzik öğretmenleri, hatta yurtdışında öğrenim gören kişiler dahi vardı. 

Image
Yarışmaya katılım yeterliydi. Ancak bu sırada Anadolu’daki savaş iyice kızışmış ve konu önceliğini yitirmişti. Yönetici kadroların yoğun olarak Anadolu’da devam etmekte olan savaşla ilgilenmeleri nedeniyle yarışmanın birincisini tespit etmek mümkün olmamıştı. Bu belirsizlik durumu, ilginç bir gelişmeyi de beraberinde getirmişti. Yarışmaya beste gönderen bazı müzik öğretmenlerinin, görev yaptıkları bölgelerde kendi bestelerini okutmaları nedeniyle, yurdun değişik yerlerinde, farklı farklı Milli Marş’lar çalınıp söylenmeye başlamıştı. Nitekim Edirne ve çevresinde Ahmet Yekta Bey’in, İstanbul’da Mehmed Zati ve Ali Rıfat Beylerin, İzmir ve Eskişehir civarında İsmail Zühdü Bey’in, Ankara ve çevresinde ise Osman Zeki Bey’in besteleri çalınıyordu.

Bu belirsizlik, ülkenin tam olarak düşman işgalinden kurtarılışına kadar sürdü. Cumhuriyetin kurulmasından sonra milli marş konusu bir kez daha gündeme geldi. Artık, yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edecek milli marşın tespit edilmesi ve ülkenin her yanında aynı marşın okunması arzu ediliyordu. Nihayet 1924’te Encümen-i Musiki bünyesindeki bir komisyon tarafından yapılan değerlendirme sonucunda Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi milli marş olarak kabul edildi.

1921’de açılan yarışma böylece geç de olsa tamamlanmış, üç yılı aşkın bir sürenin sonunda, arzu edilen Milli Marş tespit edilebilmişti. Ne var ki seçilen müziğin Milli Marş’a uygunluğu bir tartışma konusu olarak kalmıştı. Pek çok kişi Ali Rıfat Bey’in bestesinin Batı müziği kalıplarına uymadığını düşünüyor, bir milli marş için fazla ağır olduğunu öne sürerek değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Eleştirilerin dozunun giderek artması üzerine, sonunda 1930 yılında Milli Marş’ın değiştirilmesi gündeme geldi ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ün bestesinin yeniden düzenlenmesiyle, halen kullanılmakta olan Milli Marş ortaya çıktı.